Sevdiğim, kemençede titretiyorken yayı,
Bülbül sustu, unuttu o eski ağlamayı.
Öyle sandım ki gökte kızıllık sardı ayı,
Sevdiğim, kemençede inletiyorken yayı230;
Ağaçların dalları saygılarla eğildi,
İçimden çarpıntıyı, gözümden yaşı sildi,
Böceklerin sesleri birdenbire kesildi,
Sevdiğim, kemençede söyletiyorken yayı…
Ayın on dördü gökte yavaşça yükselince,
Bir bağlama başladı önceden ince ince …
Birdenbire gürleşip kemençeye karıştı,
Biri coşkun bir öfke, biri bir yalvarıştı.
Birini inletirken bir kadının elleri,
Birinde bir erkeğin kırılmış emelleri…
Sonra kemençe sustu… Yalnız kaldı bağlama,
Çalkalanarak diyor ki: “Boşunadır, ağlama!”
Kemençen, bağlamam ve … Gönüllerimiz kırıktır;
Her tatlı sevişmenin sonu bir ayrılıktır…
Gök onun kadar derin , o gök kadar berraktı,
Biraz sonra nazik ay bizi yalnız bıraktı…
Bu ayrılık çağının hicranını bir düşün,
Beni hala yakıyor tadı en son öpüşün!?..
Hazin hıçkırıkları bırakılmış bir kızın,
Hatırlattı bütün o eski ayrılıkları.
Söndürür neşesini gönlümüzdeki hızın,
Bırakılmış bir kızın hazin hıçkırıkları…
Hüseyin Nihal Atsız